2021 Ocak Bülteni

Ana Sayfa | Tüm Kategoriler
 
 
  • Montreal’den Topraksız Tarım Örneği

Hidroponik, diğer adıyla topraksız tarım, en basit şekliyle bitkilerin ihtiyaçları olan besleyici değerleri toprak yerine, özel olarak hazırlanan çözeltilerden alarak toprağa ihtiyaç duymaksızın bu çözeltiler içerisinde büyüdükleri bir tarım şekli olarak izah edilebilmektedir.

Hidroponik tarımın evinizin garajından, aşağıda örneğinden bahsedeceğim üzere fabrikaların kullanılmayan çatılarına kadar aklınıza gelebilecek hemen her yerde yapılabilecek olması oldukça geniş bir özgürlük alanı tanımıştır. Bu durumun en büyük faydalarından biri, üretimi tüketicinin yanıbaşında yaparak lokal ürüne erişimi kolaylaştırmak ve bu sayede karbon ayak izini minimalize etmek olarak görülmüştür.

Bunun yanısıra, topraksız tarım, normal tarıma nazaran çok daha az su sarfiyatı gerektiriyor. Buna ilave olarak, yağmur suyu dahil kullanılan suyun tamamının geri dönüştürülerek yeniden kullanılabildiği sistemler kurmak da mümkündür.

Hidroponik tarımda bitkiler topraklı tarıma kıyasla çok daha hızlı büyüyorlar ve bu sayede üretici kısa zamanda çok daha fazla ürün elde edebiliyor. Bu durumun en temel sebebi, bitkilerin ihtiyaçları olan besleyici değerlere, toprağa uzun kökler salarak bulmak zorunda kalmadan, içerisinde bulundukları çözeltiden çok daha hızlı ve kolay ulaşabilmeleri olarak gösteriliyor.

Tüm bunların ötesinde hidroponik tarımın geleceğin başlıca tarım şekli olarak gösterilmesinin en önemli kanıtı, toprağa ve dolayısıyla da yeni tarım alanlarına ihtiyaç duyulmaması. Bunun dünya için ne kadar önemli olduğunu ise şu sekilde anlayabiliriz: Bugün dünya genelinde tarım sektörü toplam sera gazı emisyonunun beşte birinden sorumlu. Bu oran dünyadaki tüm arabalar, uçaklar ve trenlerin oluşturduğu gazın toplamından daha fazla. Endüstriyel tarımın sebebiyet verdiği orman katli ve sera gazı emisyonu, global inşaat sektörünün yol açtığından üç kat fazla. Tüm bu oranlar sadece endüstriyel tarımın kendi içerisindeki faaliyetinin etkileri. Gıdanın tüketiciye ulaştırılması, paketlenmesi, gıda israfı gibi yine tarıma dayalı zincirin diğer halkaları da  değerlendirmeye katıldığında, global gıda sisteminin dünyadaki sera gazı emisyonunun yüzde otuzundan sorumlu olduğu uzmanlarca hazırlanan raporlarda belirtiliyor.

Dünya Bankası’nın bildirdiği rakamlara göre 2016’da 700 milyon hektardan fazla alan mısır, buğday, pirinç gibi tarım ürünlerine ayrılmış durumda ki bu rakam gezegenimizdeki ekilebilir alanların yarısı demek. NASA ve FAO’ya (Food and Agriculture Organisation) göre günümüzde bu oran %80’e ulaşmış durumda. Buna ek olarak 2050’ye kadar artan dünya nüfusu ile birlikte 109 hektar daha yeni tarım alanına ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor. Bunlara ek olarak tarım endüstrisi tek başına dünyadaki temiz suyun %70’ini kullanıyor.

Kanada’nın büyük şehirlerinden biri olan Montreal de hidroponik kentsel tarım yapan ‘LUFA’ hali hazırda şehrin %2’sini, taze, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir gıda ile besliyor.

2009 yılında kurulan ve dünyada ilk kez bir binanın çatısında konumlandırılan ticari serası ile şirket şehirli insanın yanı başında üretilen taze ve lokal gıdaya kolayca ulaşabilmesini öncelikle amaç edinmiş. Montreal şehrindeki endüstriyel binaların atıl kalan çatılarına kurdukları hidroponik sistem ile ilaçsız tarımı şehrin her yerine elektrikli araçlarla ve çevre dostu ambalajlarda gönderiyorlar. Üretici adeta şehirli ve sürdürülebilir tarımın yeni bir bina daha kurmaksızın ve yeni bir orman daha yok etmeksizin nasıl yapılabileceğini gösteriyor.

Kalabalık dünyada yeni bir yer işgal etmemek ve zaten %80’i kullanımda olan tarım alanlarına bir yenisini eklemek gibi çevre dostu edinimlerin yanı sıra, LUFA, üretimini endüstriyel binaların çatılarında yaparak  binanın yukarıya çıkan ısısından faydalanabildiklerini ve bu sayede büyük oranda bir enerji tasarrufu sağladıklarını belirtiyor. Öyle ki toprak üzerine kurulmuş geleneksel bir seranın harcadığı enerjinin ancak yarısını harcadıklarını söylüyor.

Buna ek olarak, yağmur suyunu hapsederek kapalı devre sulama sistemlerine dahil ediyorlar ve suyun yeniden kullanımı ile birlikte ciddi bir su tasarrufu da sağlayabilirler. Aynı şekilde atıkları da kendi kompost sistemlerine dahil ederek geri dönüştürebilirler.

Hidroponik tarım, her ne kadar sentetik pestisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü) ve fungisit (mantar öldürücü) ilaçlar kullanılmadan yapılmış olsa dahi, ürünün toprakta yetişmemesi sebebiyle henüz ‘organik’ tarım olarak görülmüyor ve bu sebeple de organik sertifikası verilmiyor.

  • 2020’de Tam Elektrikli Araç Satış Rakamı 1.500 Adedi Geçti

Elektrikli ve Hibrid Araçlar Derneği Türkiye’de geçtiğimiz yıl satılan elektrikli ve hibrid araç verilerini yayınlamıştır.

TEHAD tarafından derlenen verilere göre geçtiğimiz yıl Türkiye’de 1.580 adet %100 elektrikli, 16.491 adet de hibrid otomobil satılmıştır. TEHAD açıklamasında %100 elektrikli araçların 844 adedinin ithalatçı firmalar tarafından satılırken, 736 adedinin ise paralel ithalatı olarak adlandırılan grey market yolu ile Türkiye’ye getirildiğine de dikkat çekilmiştir.

Satılan %100 elektrikli araçlarda ilk sırada 805 adetlik satış rakamı ile Porsche Taycan gelirken, ikinci sırada 178 adet satış ile Jaguar I-Pace gelmiştir. Hibrid alanında ise 12.040 adetlik satış rakamı ile Toyota Corolla açık ara ilk sırada yer alırken, ikinci sırada ise 3.593 adetlik satış rakamı ile Toyota C-HR gelmiştir. TEHAD verilerine göre Türkiye’de 2020’de satılan araçlarda benzin motorlu araçların payı %52,4, dizel motorlu araç payı % 39,5, hibrid araçlar % 3,7 ve %100 elektrikli araç payı %0,1 olmuştur.

Rakamları değerlendiren TEHAD Başkanı Berkan Bayram şunları söylemiştir;

“Her 2 segmentte de satış rakamlarının bir önceki yıla göre katlanarak arttığını görüyoruz. Bu trendin 2021 yılında da devam edeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat özellikle premium elektrikli otomobil modellerinde yaşanan artış sağlıklı değil. Bunun sebebi distribütör markalarımızın yeni model getirme konusundaki tereddütlü yaklaşımının halen devam ettiğini belirtmeliyim. Malesef bu sebepten dolayı, paralel ithalatın önü açılmış, resmi satış rakamı kadar neredeyse paralel ithalat ile otomobil getirilmesine sebep olmuştur. Elektrikli otomobil kullanıcılığı bir misyonu temsil eder. Fakat bu misyon malesef ülkemizdeki otomobil temsilcilerinin geç karar almaları sebebiyle bir ‘yatırım aracı’ haline gelmiştir. 2021 yılında model çeşitliliğinin arttığı, satış grafiğinin tüm tabana yayıldığı bir tablo ile karşılaşmamayı umut ediyorum.”

  • Elon Musk, Sıfır Karbon Salınımlı Roketlerin Yolda Olduğunu Söyledi

Karbon salınımını sıfıra indirmek, en azından iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın daha da ilerlememesi için oldukça önemli. Elon Musk’ın planları arasında roketlerini de sıfır karbon salınımlı yapmak bulunmuştur.

Özellikle iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkilerinin daha sert şekilde hissedilmeye başlanmasıyla birlikte karbon salınımını sıfırlamak, çok daha ciddiye binmiş durumda. Tabii sıfır karbon salınımlı yani elektrikli araçların da önemi giderek artmıştır. Elektrikli araç denildiğinde de akla ilk olarak Tesla, Elon Musk ve doğal olarak SpaceX geliyor. Şu an sıfır karbon salınımlı roketler söz konusu olmasa da Elon Musk, sıfır emisyonlu roketlerin de yolda olduğunu belirtmiştir.

SpaceX ve diğer birçok uzay şirketi, roket tasarımlarında RP-1 yakıtını kullanan Merlin roketlerini kullanıyor. RP-1 ise birçok jet motorunun kullandığı yakıtın daha rafine edilmiş bir sürümü. RP-1, sıvı oksijenle karıştırılıyor ve yakılıyor. Bunun sonucunda dışarı sadece karbondioksit, hidrokarbon, karbonmonoksit ve azot oksitleri gibi kirleticiler çıkmıştır. Starship ve Super Heavy gibi daha yeni roketlerde ise Raptor motorları kullanılmıştır. Merlin motorlara göre daha iyi olan Raptor motorları, RP-1 yerine metan yakıyorlar. Metan molekülü iki oksijen molekülüyle yakıldığında dışarı sadece karbondioksit ve su çıkıyor. Raptor motorları, Merlin’e göre çok daha gelişmiş olsa da dışarı salınan karbondioksit hâlâ bir sorun ve Elon Musk’a göre metan motorlarını daha temiz hale getirmek mümkündür.

Clean Technica’da yer alan habere göre roketin atmosferde bıraktığı karbondioksiti yakalayıp su ekledikten sonra Sabatier Reaction kullanılarak tekrar metan haline getirilebiliyor. Bu metan sonraki roketlerde kullanılabilir. Tabii karbondioksit ve suyu metana dönüştürmek için bir hayli elektrik gerekiyor ancak bu elektriği güneş, su ve rüzgâr enerjisinden elde etmek mümkün.

SpaceX’in bunu kullanacağı ilk yer ise Mars olacak. Dünyada ise metan, doğal gazdan elde ediliyor ve Sabatier ile metanı oluşturmak direkt olarak doğal gazı almaktan çok daha pahalı. Ancak bu yakıtın Dünya’da da yapılması planlıyor. Tabii karbondioksit, dünyadaki yaşam için de oldukça önemli ve doğal olarak bu yöntemin uzun vadeli kullanılması pek muhtemel değil.

  • WWF Türkiye: Üç Van Gölü Büyüklüğünde Sulak Alan Ekolojik İşlevini Yitirdi, Risk Sadece Yüzey Sularımızla Da Sınırlı Değil

WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu su risklerini paylaşmak amacıyla çevrimiçi bir toplantı düzenlemiştir. Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, Türkiye’nin su kaynaklarının risk altında olduğuna dikkat çekerek, , İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya’nın küreselde su riski yüksek kentler listesinde yer aldığını söylemiştir. Bayar, “Üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirdi. Risk sadece yüzey sularımızla da sınırlı değil, yeraltı sularımızın da seviyesi alarm veriyor” diye uyarmıştır.

Cumhuriyet’ten Hazal Ocak imzalı habere göre, WWFTürkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin iklim krizinin de etkisiyle su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekmiştir. “Orman alanlarımızı kaybetmemiz de kuraklığa zemin hazırlayan bir başka etken” diyen Bayar, Türkiye’de susuzluğun bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk olduğunu vurgulayarak şunları kaydetmiştir:

“Şimdi suyumuz için seferberlik zamanı. Doğada suyun doğduğu ve geçtiği doğal alanları koruyarak; tarımda sulama yöntemlerimizi iyileştirerek, acilen damla sulamaya geçerek; sanayide suyu kirletmeden, verimli kullanarak; temiz üretim yatırımlarını teşvik ederek; jeotermal enerji üretiminde açığa çıkan yüksek kimyasal ve ağır metal içeren atık suların geri basılması yerine yüzeysel su kaynaklarına bırakılmasının önüne geçerek; denetimlerde sıfır tolerans yaklaşımını benimseyerek; kentlerimizde dağıtım kayıplarını ve kaçakları önleyerek; evlerimizde her damlayı tasarruf ederek; tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek suyumuzu korumayı birlikte başarabiliriz”

  • İstanbul’un Suyu Çekilen Barajlarında Temizlik: 40 Ton Atık Toplandı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kuraklık nedeniyle suları çekilen baraj havzalarındaki atıkları temizlemiştir. İl sınırları içindeki yedi baraj havzasından toplam 40 ton atık çıkmıştır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesinden yararlanarak baraj havzalarında temizlik çalışması yapmıştır. İSTAÇ ekipleri, 2 hafta içinde İstanbul il sınırları içindeki 7 baraj havzasını atıklardan arındırdı. Bilindiği gibi İstanbul’un su gereksinimi, toplam 10 barajdan sağlanmıştır. Ancak, bunlardan sadece Terkos, Sazlıdere, Ömerli, Büyükçekmece, Elmalı, Darlık ve Alibey barajları il sınırları içinde kalmıştır. Baraj havzalarının temizlenmesi sırasında 1400 personel ve 200 araç görev almıştır. Temizlik çalışmalarında baraj havzalarından toplam 40 ton atık çıkmıştır. Bu atıkların yaklaşık yüzde 45’i yani 17,5 tonu evsel atık. Evsel atıkları, sırasıyla 8,5 ton ile cam, 7,5 ton ile plastik, 4,5 ton ile metal ve 2 ton ile kâğıt izlemiştir. Toplanan atıklar, İBB tesislerinde bertaraf edilmiştir.

YAYIMLANAN TEBLİĞ

  • 01.2021 tarih ve 31363 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tebliğ;
  • 2872 Sayılı Çevre Kanunu Uyarınca Verilecek İdari Para Cezalarına İlişkin Tebliğ (2021/2)
 
 
×

DANIŞMANLIK TALEBİ

Danışmanlık istemek için aşağıdaki form ile bizlere ulaşabilirsiniz. Müşteri temsilcilerimiz en kısa sürede sizlere ulaşacaktır.