2023 Ocak E-Bülteni

Ana Sayfa | Tüm Kategoriler
 
 

AB’de Tehlikeli Atık Miktarında Büyük Artış
 

AB’de çevre önlemlerine rağmen tehlikeli atık miktarında belirgin artış kaydedildi. AB Sayıştayı, yasa dışı depolamaya işaret ederek etkin denetim ve daha sert yaptırım çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği’nde (AB) tehlikeli atık miktarının alınan önlemlere rağmen artış kaydettiği bildirildi.

AB Sayıştayı’nın pazartesi günü açıkladığı analiz sonuçlarına göre, Birlik ülkelerindeki tehlikeli atık miktarı 2004 yılından bu yana sürekli artarak 2018 yılında yaklaşık 102 milyon tona ulaştı. Bu, 2004 yılına kıyasla yaklaşık dörtte birlik bir artışa tekabül ediyor. Yasa dışı sevkiyat ve yine yasa dışı depolama yoluyla yılda yaklaşık bir milyar 800 milyon euro kazanç sağlanabildiği tahmininde bulunan denetçiler, bunların çok azının tespit edilebildiğine, öngörülen cezaların da çok hafif olduğuna dikkat çekti.

Etkin denetim ve daha sert yaptırım çağrısı

AB Sayıştayı üyesi Eva Lindström, yasa dışı tehlikeli atık ticaretinin büyük kazanç sağladığına işaret ederken Birlik’in bu sorunla mücadelesini güçlendirmek durumunda olduğunu söyledi.

“Kirleten öder” ilkesinin çok daha kararlı bir şekilde uygulanması gerektiğine vurgu yapan Lindström, ayrıca tehlikeli atıkların sınıflandırılmasındaki tutarsızlıkların da giderilmesi gerektiğini belirtti.

AB Sayıştayı’nın Lüksemburg’daki merkezi.

Atıkların kaynağının izlenebilirliği için süreçlerin iyileştirilmesi, geri dönüşümün de daha kârlı hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Eva Lindström, yasa dışı faaliyetler ile mücadele konusunda da etkin denetim çağrısında bulundu. Lindström, üye ülkeler arasında bilgi paylaşımının öneminin altını çizerken, yasa dışı faaliyetlerin önlenmesi için daha sert yaptırımlar uygulanmasını istedi.

Daha da artmasından endişe ediliyor

Açıklanan analize göre 2018 yılında AB’de üretilen ve yaklaşık 102 milyon tonu bulan tehlikeli atık miktarı, toplam atık hacminin yüzde 4’ünü oluşturuyor. 2004’ten bu yana kaydedilen yüzde 26’lık artışın nedenlerini mercek altına alan AB Sayıştayı, ekonomik gelişmeye göre genel atık üretimi azalırken tehlikeli atık miktarının arttığına dikkat çekti.

Denetçiler, ilerleyen kentleşme, artan tüketim ve teknoloji alanındaki gelişim gibi küresel trendler nedeniyle tehlikeli atık oranının daha da artacağı öngörüsünde bulunuyor. AB Komisyonu, 2014-2020 bütçe döneminde, atık yönetimi için 4 milyar 300 milyon euroluk bir kaynak ayırmış, tehlikeli atık için ayrı bir bütçe öngörmemişti. Komisyon, ekolojik sürdürülebilirliği hedefleyen ve 2020 yılında kabul edilen Taksonomi Yönetmeliği ile, 2021 yılından itibaren tehlikeli atıkların depolama sahalarında bertaraf edilmesi ve yakılmasını finanse etmeyi durdurma kararı almıştı.

1990’dan bu yana AB Komisyonu, tehlikeli atıklarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle üye devletler aleyhine 216 dava açtı. Bunların 40’ı İspanya, 25’i İtalya ve 20’si Yunanistan ile ilgiliydi. Almanya ve Fransa da her biri 16 kez kovuşturmaya uğradı.

 

  • 2022’de Elektrikli Araç Satışları Üç Kata Yakın Artış Gösterdi

Türkiye Elektrikli ve Hibrid Araçlar Derneği (TEHAD) Türkiye’de 2022 yılında satılan elektrikli ve hibrid araç rakamlarını açıkladı.

Derneğin verilerine göre 2022 yılında Türkiye’de, 2021 yılında gerçekleşen 2.849 adetlik satış rakamının %188 oranında üstünde olarak 8.210 adet elektrikli otomobil satışı gerçekleşti.

Hibrid araç pazarındaki satış rakamı ise 2021 yılında gerçekleşen 20.915 adetlik satış rakamının yaklaşık %9 oranında altında olarak 19.126 olarak gerçekleşti.

Derneğin verilerine göre elektrikli otomobil pazarında en yüksek satış rakamına 2.193 adet ile BMW ulaşırken, geçtiğimiz yıl Mercedes-Benz Türkiye’de 1.559, Renault ise 1.155 adetlik satış rakamına ulaştı.

Hibrid pazarında ise Toyota 12.051 adetlik satış rakamı ile açık ara ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 2.291 adet satış rakamı ile Honda, üçüncü sırada ise 2.060 adet satış rakamı ile Fiat geldi.

2022 yılı satış rakamları hakkında değerlendirmede bulunan Electric Hybrid Cars Dergisi Yayın Yönetmeni ve TEHAD Başkanı Berkan Bayram şunları kaydetti;Elektrikli otomobil satış rakamları her geçen yıl, bir önceki yıla oranla katlanarak artmaya devam ediyor. Genel dünya trendlerine paralel olarak gelişim eğrisi pozitif yönde. Her ne kadar ÖTV artışı, pandemi süreci ve yarı iletken komponent tedariğinde yaşanan sorunlar olumsuz yansımış olsa da, 2022 yılı, 2021 yılına göre yaklaşık 3 katı artış gösterdi. Rakamlara detaylı baktığımızda özellikle premium satış grafiğinin arttığını görmek mümkün. Otomobil kullanıcısı muadil benzin veya dizel motorlu model yerine aynı marka çatısı altındaki tam elektrikliye yöneldi. Hibrid otomobil tarafında ise Toyota’nın pazar liderliği devam ediyor. 2021 yılında her satılan 10 otomobilin 9’u Toyota iken, bu yıl bu oran 6’ya düştü. Genel pazarda da 1789 adetlik gerileme oldu. Fiat ve Honda markalarının hibrid pazara girişi çeşitliliği artırdı. Diğer taraftan Nissan ePower ile hibrid terminolojisinde REX (EVER) dediğimiz ‘Menzili Uzatılmış Araç’ olarak satış listelerinde yerini aldı.

 

  • Yenilenebilir Enerjiye Geçmek İçin 4 Önemli Sebep

Rapor, enerji fiyatlarının genel tüketici fiyatlarından iki kat daha değişken olduğunu ortaya koyuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tetiklenen küresel enerji krizi ve değer kaybeden Türk lirasının enerji ithalatını daha pahalı hâle getirmesiyle birlikte, son 12 ayda elektrik fiyatları yüzde 102, gaz yüzde145 ve ulaşım yakıtları yüzde182 oranında arttı.

Bu kriz, yoksul hanelerin geçen yıla kıyasla enerji için yaklaşık yüzde 95 daha fazla harcama yapmasına neden oldu; bu da kabaca yılda 820 TL daha fazla harcamaya denk geliyor. Ortalama bir hane, yüksek perakende enerji fiyatları nedeniyle 2021’e kıyasla 2022’de yaklaşık 1.550 TL daha kötü durumda.

Türkiye, hane halkını bu yükselen enerji fiyatlarından korumak için hazineye 300 milyar TL maliyeti olan, GSYH’nin yüzde ikisi tutarında tedbirler aldı. Bu tedbirler 2023 yılında artırılacak. Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Güneş enerjisinden elektrik üretim maaliyetlerini düşürebilir

  • Türkiye’de güneş enerjisi kullanımının yaygınlaşması için çalışmalar yapan Solar3GW, dahaucuzelektrik.com sitesinde Türkiye’de elektrik maliyetlerinin yarı oranında düşebileceğini ortaya koyuyor
  • Solar 3GW Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan, güneş ve rüzgâr enerjisi kapasitesinin 2,5 katına çıkarılması durumunda, Türkiye’de elektrik üretim fiyatının yüzde 43 daha ucuz olabileceğini söyledi
  • Turhan, “Güneş ve rüzgâr kapasitemizin artırılması cari açığımızı ve enflasyonu düşürecek. Bugün yaşadığımız pek çok zorluktan kurtulmanın anahtarı yenilenebilir enerji kapasitemizi artırmak,” dedi.

Türkiye hem sınırsız hem de ham madde maliyeti olmayan enerji kaynakları olan rüzgâr ve güneşte büyük bir potansiyele sahip. Son yıllarda rüzgâr ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına ciddi yatırımlar yapıldı. 2021 yılı verilerine göre, elektrik üretiminde rüzgarın payı yüzde 9,4’e güneşin payı da yüzde 4,2’ye yükseldi. Ancak, tüm dünyada fiyatları giderek artan doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlar hâli hazırda Türkiye’nin elektrik üretiminde yaklaşık yüzde 60 paya sahip.

Fosil yakıtlar sağlığımızı tehdit ediyor

Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2022 Raporu’na göre insan sağlığı, fosil yakıtların insafına kaldı. Bu yılki raporda sunulan yeni bulgular; hükümetlerin ve şirketlerin, bugün yaşayan tüm insanların ve gelecek nesillerin sağlığını ve hayatta kalmasını giderek daha fazla tehdit eden stratejiler izlemeye devam ettiğini ortaya koyuyor.

Raporda şu bulgular öne çıkıyor:

  • İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri, birlikte var olan diğer krizlerin etkilerini hızla ağırlaştırıyor ve kötüleştiriyor. Bu durum gıda güvensizliği, bulaşıcı hastalıkların yayılması, sıcaklığa bağlı hastalıklar, enerji yoksulluğu ve hava kirliliğine maruz kalmaktan kaynaklanan ölüm risklerinin artmasına neden oluyor. Bu yılki raporda yer alan veriler, iklim değişikliğinin yakın vadede gıda güvenliğinin düşük mahsul verimi, gıda güvensizliği ve kuraklık gibi her ayağını etkilediğini gösteriyor.
  • Hükümetler ve şirketler, dünyanın her köşesindeki tüm insanların sağlığı ve refahı aleyhine fosil yakıt çıkarlarına öncelik vermeye devam ediyor. İncelenen ülkelerin yüzde 80’i sadece 2021 yılında 400 milyar dolar tutarında bir çeşit fosil yakıt sübvansiyonu sağladı. Bu net sübvansiyonlar 31 ülkede ulusal sağlık harcamalarının yüzde 10’unu, 5 ülkede ise yüzde 100’ünü aşıyor.
  • Petrol ve gaz şirketleri en ağır suçlular olmaya devam ediyor: İklim konusundaki iddiaları ve taahhütleri ne olursa olsun, en büyük 15 petrol ve gaz şirketinin mevcut stratejileri, sera gazı üretimlerinin 1,5 derecelik ısınmayla uyumlu emisyon paylarını 2030 yılında yüzde 37, 2040 yılında ise yüzde 103 oranında aşmasına yol açacak.

Raporun yazarları yine de umut olduğunu belirtiyor: Birleşen krizlere sağlık merkezli bir yanıt, gelişen bir gelecek sunmak için yenilenmiş bir fırsat sunuyor. Temiz enerjiye yatırım yaparak hava kalitesinin iyileştirilmesinin yılda 1,3 milyon hayat kurtaracağı belirtiliyor. Bitki temelli beslenmeye geçişin hızlandırılması, tarım sektörü emisyonlarının yarısından fazlasını azaltacak, aynı zamanda beslenme risk faktörleri ve bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölüm oranlarındaki iyileşmelerden kaynaklanan sağlık yan faydaları da olacaktır.  Şehirler ve altyapı söz konusu olduğunda, sağlığı ön planda tutan kentsel tasarım kentsel ısıyı azaltabilir, hava kalitesini iyileştirebilir ve zihinsel ve fiziksel sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip olabilir. 

Yenilenebilir enerji istihdam için gelecek vade ediyor

Geçtiğimiz hafta yayınlanan ‘Net Sıfır için Adil Geçiş’ raporundan bulgular çarpıcı:

  • Konvansiyonel tarım yerine organik tarıma yüzde 20 oranında (7,7 milyar TL değerinde) daha fazla yatırım yapılması durumunda 219.500 kişi daha fazla istihdam edilebileceği gibi 4,2 milyon ton sera gazı emisyonu tasarrufu sağlanabilir.
  • Aynı miktarda yatırım fosil yakıtlar yerine enerji verimliliğine yapıldığı durumda 2-3 kat daha fazla istihdam yaratılabilir.
  • Aynı miktarda yatırım yenilenebilir enerjiye yapıldığı takdirde fosil yakıtlara yapılan yatırımın getireceği 12.505 kişilik istihdama karşı, rüzgâr enerjisi yatırımı 7.061 ila 35.486, güneş enerjisi yatırımı ise 12.584 ila 34.165 kişilik istihdam potansiyeli sağlayabilir.

Yapılan kilovat saat (kwh) başına CO2 emisyon analizlerine göre, güneş̧ enerji sistemlerinin karbon ayak izi 6 gram, rüzgâr enerji sistemlerinin karbon ayak izi ise 4 gram olarak belirlendi. Karbon ayak izi kömürde 109 gram düzeyine çıkıyor (Pehl vd., 2017**).

 

  • Gıdalarda “Pestisit Kokteyli” Tehlikesi

ÇİSİP kapsamında bir araya gelen sivil toplum kuruluşlarının yayınladığı rapora göre, gıdalarda birden fazla pestisit kalıntısı bulunuyor.

Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesi (ÇİSİP) kapsamında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları ve kurumlar, Pestisitler ve Sağlığa Etkileri Raporu’nu yayınladı. Raporda gıdalarda birden fazla pestisit kalıntısı bulunduğuna ve gıdaların daha tehlikeli olan pestisit kokteyli içerdiği vurgulanıyor.

Diken’in haberine göre, Pestisitler ve Sağlığa Etkileri Raporu’nu Çevre, İklim ve Sağlık İçin İşbirliği Projesi (ÇİSİP) kapsamında bir araya gelen Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nden uzmanlar hazırladı. Rapora göre, gıdalarda birden fazla pestisit kalıntısı bulunuyor, gıdalar pestisit kokteyli içeriyor.

Pestisitler, kullanıldıkları alanlar dışında çevresel ortamlara geçebiliyor

Raporda, dünya çapında glifosat bazlı 750 farklı pestisit formülasyonu bulunduğu belirtiliyor. Pestisitler yaygın kanının aksine, sadece tarımsal üretimde değil, şehirlerde haşere ve kemirgenlerle mücadele de kullanılıyor. Kentsel alanlardaki pestisit maruziyeti de tarım alanlarındaki kadar önemli. Pestisitler, emilim, süzülme, buharlaşma, sprey sürüklenmesi ve yüzey akışı gibi yollarla kullanıldıkları alanlar dışında çevresel ortamlara geçebiliyor. Böylece canlıların, gıdaların yanı sıra evde, okulda, iş yerinde, kısacası her yerde pestisitlere maruz kalınıyor.

Yine rapora göre, pestisitler hayati tehlike yaratan sağlık sorunlarına yol açabilir. Akut zehirlenmelerin yanı sıra her yıl kullanılan yüzlerce ton pestisit insan sağlığı için ciddi risk teşkil ediyor. Türkiye Ulusal Zehir Danışma Merkezi’nin (UZEM) 2021 yılı verilerine göre, UZEM’e başvuran 217 bin 323 vakadan 8 bin 945’i tarım kimyasallarına maruz kaldı.

“Yüksek risk grupları, çalışanlar ve tarım işçileri”

Çalışmada pestisitin etkilediği gruplar şu şekilde aktarılıyor: “Maruz kalan yüksek risk grupları arasında pestisit üretiminde çalışanlar ve tarım işçileri bulunuyor. Bunun dışında anne karnındaki fetüs etkileniyor. Pestisit anne sütüne de geçiyor, dolayısıyla bebekler etkileniyor. Çeşme suyundan okul bahçesine kadar her yerde pestisit bulunuyor, dolayısıyla her kesimden insan pestisitlerin olumsuz etkilerine maruz kalıyor. Pestisitler okullar, park ve bahçelerde de yaygın olarak kullanılıyor. Okul binalarında kullanılan pestisitler, kitaplar, raflar, sıralar ve duvarlara yapışabilme özelliğine sahip. Çocuklar buralara temas ettiğinde, pestisit kalıntılarını bünyelerine alabiliyor.”

“Önlemleri acilen almamız gerekiyor”

Pestisitlerin sağlığımız için “endişe kaynağı” olduğunu vurgulayan Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Melike Yavuz“Pestisitlerin sağlığa zararları konusunda bilimsel veriler artış gösteriyor. Buna rağmen Türkiye’de pestisit satış ve kullanımı arttı. Hastalık ve sağlık zararını önlemek için, insanların zararlı pestisitlere maruz kalmasını azaltacak önlemleri acilen almamız gerekiyor” ifadelerini kullanıyor.

“Sinir sistemi ve üreme hastalıklarının oluşumunda rol oynuyor”

Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan ise pestisitlerin sağlık etkisi konusunda şu şekilde konuşuyor: “Araştırmalar hem çocuklarda hem de yetişkinlerde pestisitler ile kanser gelişimi arasında yakın ilişki olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra pestisitler depresyon, dikkat eksikliği, zeka geriliği, Parkinson, Alzheimer, genetik, endokrin, sinir sistemi ve üreme hastalıklarının oluşumunda rol oynuyor.”

“Tarım zehirlerine mahkum değiliz”

Buğday Derneği Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu, pestisit kalıntısı nedeniyle 2021 yılında AB ülkelerinden Türkiye’ye 372 bildirim yapıldığını belirtiyor. Söz konusu rakam, önceki üç yıl ortalamasının yaklaşık üç katı. 2022’nin ilk yarısında ise bildirim sayısı 259’a yükseldi.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, pestisit kalıntıları konusunda iç pazarda yaptığı denetim sonuçlarını “şeffaflıkla” paylaşılmadığını söyleyen Şehirlioğlu sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “İhraç edilen ürünlerde pestisit kaynaklı bildirimlerin artması, iç pazara sunulan ürünlerde daha fazla pestisit bulunabileceğine dair tüketicilerde endişe yaratıyor. Diğer yandan tarım zehirlerine mahkum değiliz. Dünyada ve Türkiye’de pek çok çiftçi zehirsiz gıda üretiyor. Pek çok proje ve yürütülen uygulamalar, entegre zararlı yönetimini kapsayan kademeli bir geçiş süreci ile pestisitlere dayalı konvansiyonel tarım sisteminin yerini agroekolojik (ekolojik tarım), organik ve onarıcı tarıma bırakabileceğini gösteriyor.”

“Zehirsiz tarım ve gıda uygulamaları politika haline gelmeli”

Türkiye’deki su kalitesine ilişkin bilgilere de yer veren çalışmaya göre, sularda tespit edilen 49 mikro kirleticinin 33’ü pestisit. Ayrıca raporda, pestisitlere yönelik yeterli filtreleme/arıtma olmadığına dikkat çekiliyor.

Raporda, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde, ilgili sektörlerle iş birliği içinde, tarım ve gıda sektörüne yönelik zehir içermeyen ulusal eylem planı oluşturulması talep edildi. Ayrıca AR-GE faaliyetlerinin sayı ve kapsamının artırılması, çiftçilerin bilgilendirilmesi, pestisit kullanımının sonlandırılması çağrısı yapıldı. Türkiye’nin pestisitlerden çıkış için tarih belirlemesi istenirken, bu tarih çerçevesinde ulusal eylem planı ve yol haritası üzerinde titizlikle çalışılması gerektiği vurgulanırken, “Zehirsiz tarım ve gıda uygulamaları Tarım ve Orman Bakanlığı’nın temel politikası haline gelmeli” denildi.

 

  • TEMA, Bir Yılda 2,8 Milyon Fidan Dikti

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, 2022’de bağışçıların katkılarıyla yaklaşık 2 milyon 800 bin fidanı toprakla buluşturduklarını söyledi.

Türkiye’de doğanın korunması, erozyon ve çölleşme ile mücadele kapsamında çalışmalar yürüten TEMA Vakfı, bağışçıların desteğiyle yeşil alan varlığını artırmak ve bu konuda bilinç oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Ataç, ülke genelinde il, ilçe ve üniversitelerde 605 temsilci ile faaliyet yürüttüklerini anlattı. Vakfa, 2021’de 2 milyon 706 bin 750 fidan bağışı yapıldığını belirten Ataç, fidanların Tarım ve Orman Bakanlığı aracılığıyla dikildiğini, vakfın da söz konusu fidanların kontrolünü ve gelişimlerinin takibini yılda iki kez yaptığını dile getirdi.

“2 milyon 800 bin fidan bağışı”

Dikim çalışmalarında verim alınamayan bölgelerde yeniden çalışma yaptıklarını anlatan Ataç, “Bu sahalarda eğer başarı oranları istediğimiz seviyeye gelmemişse tekrar Bakanlıkla irtibata geçip bu alanlardaki tamamlama dikimlerinin yapılmasını sağlıyoruz. Geçen yıl 100’ün üzerinde sahada kontrol gerçekleştirdik. 2022’de 2 milyon 800 bin fidan bağışı bizim üzerimizden yapıldı” dedi.

Ataç, TEMA Vakfı’nca 2021’de, “Yaşamı Yeniden Yeşerteceğiz” adıyla özel bir kampanya yürütüldüğünü, bu çalışmada dikilen fidanların rutin bağışlara dahil edilmediğini ifade ederek, kampanyada 12 milyon 63 bin 324 fidan bağışı kabul ettiklerini kaydetti.

30 yılda 23 milyon fidan

TEMA’nın ülkede fidan bağışlama bilincinin geliştirilmesinde çok büyük payı olduğuna dikkati çeken Ataç, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol doğrultusunda okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik eğitimler verildiğini ve öğretmenlerin bu konuda desteklendiğini anlattı.

Eğitimlerde dijital platformları da kullanmaya başladıklarının altını çizen Ataç, bu yöntemle yılda 600 bin civarında öğrenciye eriştiklerini söyledi. Ataç, “Bu durumdan çok mutluyuz. Bu çok değerli, en az fidan çalışmaları kadar önemli. Onların içinden (okullardan) çok Hayrettin Karaca çıksın diye ümit ediyoruz” değerlendirmesini yaptı. 1992’de kurulan TEMA Vakfı’nın bugüne kadar diktiği fidan sayısının 23 milyonu aştığını vurgulayan Ataç, “23 milyonu aşan fidanın toprakla buluştuğu alan toplam 27 bin futbol sahası büyüklüğünde. Bunun dışında bir de şu anda yapmadığımız ama bir dönem çok ilgi duyulan ve takip edilen bir çalışma da meşe ağaçlarının, meşe palamutlarının dikilmesiydi. Orada da 700 milyon meşe palamudu toprakla buluşturuldu” ifadesini kullandı. (AA)

 

  • Sapanca Gölü’nde Su Seviyesi, 30,95 Metreye Düştü

Sakarya ile Kocaeli’nin de su ihtiyacını karşılayan Sapanca Gölü’nde su seviyesi, 30,95 metreye düştü. Bazı kayıklar karaya oturdu.

Sakarya ve Kocaeli’nin en önemli içme suyu kaynaklarından olan Sapanca Gölü’nde su seviyesi, yağmur ve kar yağmadığı için düştü. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (SASKİ) verilerine göre; gölün su seviyesi 30,95 metre oldu.

Bazı kayıklar karaya otururken, sazlık alanların da dibi görüldü. Uzunkum sahili olarak bilinen bölgede ise su 30 metre geri çekildi. Sapanca Gölü kıyısına sık sık geldiğini belirten Vücut Geliştirme Türkiye Şampiyonu milli sporcu Hakan Aydınlı, “Su seviyesi, geçen sene bulunduğumuz alandan 30 metre gerideydi. Şu anda aşırı şekilde çekilmiş. Bu durumu gördüğümüzde çok üzülüyoruz. Dilerim, gerekli önlemler alınır. Yağış olur ve bizde mutlu oluruz” dedi. (DHA)

 

YAYIMLANAN DUYURULAR

12.01.2023 Tarihinde Atık Yönetim Planları Hakkında Duyuru

Bilindiği üzere, 02.04.2015 tarihli ve 29314 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Atık Yönetimi Yönetmeliği’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde “Bakanlığın, Atık Yönetim Planı (AYP) hazırlanmasına, uygulanmasına ve izlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemekle” yükümlü olduğu hükmü yer almaktadır.

Bu çerçevede, mevcut uygulama esaslarında yer alan “proses” tanımı ile ilgili tereddüt hasıl olması ve uygulamaya ilişkin Bakanlığımıza intikal eden sorunların çözülmesi amacıyla bundan sonraki süreçte AYP’lere dair uygulanması gereken hususlar yeniden düzenlenmiştir:

1) Atık Yönetim Planları, tüm atık üreticileri tarafından asgari ekteki formattaki bilgileri içerecek şekilde hazırlanır; ancak sadece Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği (ÇİLY) Ek-1’de yer alan işletmeler tarafından il müdürlüğü onayına sunulur. Diğer atık üreticileri güncel atık yönetim planlarını denetim esnasında sunulmak üzere hazır bulundurur.

2) Atık Yönetim Planları sunulduğu tarihten itibaren üç yılı kapsayacak şekilde hazırlanır. Atık Yönetim Planları geçerlilik süresi dolmadan 30 takvim günü öncesinde onay alınmak üzere il müdürlüğüne sunulur. Sunulduktan sonra il müdürlüğünce 180 takvim günü içerisinde değerlendirilmeyen Atık Yönetim Planları onaylanmış sayılır.

3) Süresi içerisinde atık yönetim planını hazırlamayan ve/veya sunmayan işletmeler ile sunulan plan için il müdürlüğünce bildirilen eksiklikleri gidermeyen işletmelere il müdürlükleri tarafından, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda öngörülen yaptırımlar uygulanır.

4) Atık Yönetim Planı geçerlilik süresi içerisinde, atığın miktarında ve türünde değişikliğe neden olacak proses değişikliği veya kapasite artışı olması halinde yenilenen plan 30 takvim günü içerisinde il müdürlüğü onayına sunulur. ÇİLY Ek-1 haricindeki tesisler ise planı revize ederek tesiste bulundurur. Bu kapsamda, Atık Yönetim Planlarının hazırlanması, değerlendirilmesi ve onaylanmasına ilişkin iş ve işlemlerin yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir.

 

15.01.2023 Tarihinde Depozito Uygulama Sistemi 2024’te Zorunlu Hale Getirilmesi Hakkında Duyuru

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, tek kullanımlık içecek ambalajlarının dönüştürülerek ekonomiye kazandırılması için hazırlanan Depozito Yönetim Sistemini, bu yıl içerisinde tamamlayıp, 2024 itibarıyla da zorunlu hale getireceklerini bildirdi.

Bakan Kurum, depozito yönetim sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bu yılın “Sıfır Atık Yüzyılı” olacağını belirten Kurum, sıfır atık kapsamındaki projeleri kararlı şekilde yürütmeye devam edeceklerini söyledi.

Projeye, 2017’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan himayelerinde başlandığını anımsatan Kurum, “Bu, atıkların dönüşümü anlamında başlatılan ve en büyük çevre projesine dönüşmüş bir anlayış. Aslında bu anlayış bir çatı proje. Bu çatı proje, hem Sıfır Atık Projemiz hem Sıfır Atık Mavi projemiz, plastik poşetlerin ücretlendirilmesi, depozito iade sistemi gibi çevreyi, doğayı merkeze alan anlayışla aslında bir yaşam kültürünü ifade ediyor.” diye konuştu.

Bu kapsamda depozito yönetim sistemine geçileceğini aktaran Kurum,”Bu yıl itibarıyla 2 bin depozito iade makinesi, 5 bin depozito toplama noktasıyla, en az 7 bin noktada hizmet vereceğiz. Ürünlerimizin barkodlu şekliyle ihale süreçlerini başlattık, inşallah bu yıl içerisinde tüm bu sistemi tamamlayacağız ve 2024 yılı itibarıyla da zorunlu hale getireceğiz.” dedi.

“Atığını tamamen dönüştüren bir ülke”

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Sıfır Atık Projesi’nin başlamasıyla geri dönüşüm oranının bu yıl itibarıyla yüzde 27’ye yükseltildiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Depozito iade makinalarıyla birlikte artık atığını tamamen dönüştüren bir ülke olma yolunda kararlı bir şekilde yürüyoruz. Bu kapsamda önemli kazanımlarımız olacak, yani enerjiden, israftan tasarruf elde edeceğiz. Ham maddelerimizi yeniden üretimde kullanmak suretiyle de üretime ve istihdama katkı sağlamış olacağız. Bu proje kapsamında 100 milyar lira tasarruf ve 20 bin vatandaşımıza da doğrudan istihdam imkanı getirmiş olacağız, bu kapsamda önemli. İklim değişikliği mücadelemize, şehirlerimizin daha yaşanabilir olması adına katkı sunacak bu projeyi, 2023 itibarıyla artık adım adım tüm şehirlerimizde, ilçelerimizde uygulamaya geçireceğiz.”

 “Vatandaşlarımızla el birliği içerisinde bu süreci yönetiyor olacağız”

Bakan Kurum, Sıfır Atık Projesi ve bu kapsamda depozito yönetim sisteminin pilot uygulamasının Kızılcahamam’da başlatıldığını anımsatarak, “İnşallah tüm ilçelerimizle, valilerimizle bu yıl itibarıyla uygulamalarımızı yaygınlaştıracağız ve vatandaşlarımızla el birliği içerisinde bu süreci yönetiyor olacağız. Biz de istiyoruz ki sıfır atık bir yaşam kültürü olsun, yani döngüsel ekonomi anlayışıyla artık 2053’te net sıfır emisyon hedefini ortaya koyduğu Sayın Cumhurbaşkanımızın anlayışı, tüm sektörlere, tüm alanlara yayılsın. İnsanların artık evinde atıklarını ayrıştırdığı, ayrıştırılan atıkların geri dönüşümle yeniden ekonomiye, istihdama katkı sunulduğu bir proje olsun istiyoruz.” diye konuştu.

“Kızılcahamam’daki pilot uygulama oldukça başarılı gidiyor”

Bakan Kurum, Kızılcahamam’da ilçe halkının geri dönüştürülebilir ürünlerini, depozito noktalarındaki makinalara iade ettiklerini, böylece bir yandan gelir sağladıklarını diğer yandan da üretim ve istihdama katkıda bulunduklarını anlattı.

Oldukça başarılı giden uygulamayla hem belediyeye hem de vatandaşlara ilave gelir imkanı sağlandığını kaydeden Kurum, “Tasarruf kültürü artık tüm ilçede yaygınlaşmaya başladı, inşallah daha da yaygınlaşacak ve Sıfır Atık İlçesi Kızılcahamam’da başladığımız süreci, tüm Türkiye’de, 81 ilimizde 922 ilçemizde uygulamaya geçireceğiz ve 780 bin kilometrekare vatan toprağında inşallah bu uygulamayı yapacağız, geleceğimize, çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakmak adına.” değerlendirmesinde bulundu.

Depozito Yönetim Sistemi

Türkiye’de yıllık yaklaşık 50 milyar tek kullanımlık içecek ambalajı piyasaya sürülüyor. Bunların çevre sorunu olmaktan çıkması ve dönüştürülerek ekonomiye kazandırılması için hazırlanan Depozito Yönetim Sistemi’nin işleyişi Türkiye Çevre Ajansı tarafından sağlanacak.

Bakanlıkça belirlenen belirli bir depozito bedeli alınacak, bu bedel ürünlerin kullanılması sonrasında iade edilecek ve depozito bedeli geri ödenecek. Vatandaş ürünün fiyatı dışında ödenen bedeli geri alabilmek için sistemin belirlediği market veya diğer toplama noktalarına yönlendirilecek, depozito bedelini geri alabilmek için atığı iade edecek.

İade bedeli alışveriş puanı olacak ve bu puanlar ya karta ya da telefon uygulamasına yüklenerek, vatandaşların alışverişlerinde kullanabilmeleri sağlanacak.

Türkiye genelinde bu yıl itibarıyla kademeli olarak işlemeye başlayacak sistem, 2023’ün sonuna kadar tüm il ve ilçelerde yaygınlaştırılacak.

İlk etapta 20 milyar şişe geri dönüşüme kazandırılacak

Depozito Yönetim Sisteminin hayata geçmesiyle ilk etapta 20 milyar şişe geri dönüşüme kazandırılacak. 37 bin ton sera gazı emisyonu azaltılacak.1,3 milyar kilowatsaat enerji, 3,6 milyon varil petrolden tasarruf sağlanacak.

Ayrıca 20 yılda ekonomiye 100 milyar kazanç, 20 bin vatandaşa da yeni istihdam alanları açılacak. Sıfır Atık Projesi’nde pilot bölge seçilen Kızılcahamam, depozito yönetim sistemi için de pilot ilçe oldu. İlçede bugüne kadar 25 bin 500 kişi evlerinde ziyaret edilerek, atıkların dönüşümünün nasıl yapılacağı anlatıldı.

 

YAYIMLANAN GENELGE

 

YAYIMLANAN YÖNETMELİKLER

 
 
×

DANIŞMANLIK TALEBİ

Danışmanlık istemek için aşağıdaki form ile bizlere ulaşabilirsiniz. Müşteri temsilcilerimiz en kısa sürede sizlere ulaşacaktır.